Rekonstrüktif Mikrocerrahi

Rekonstrüktüf Mikrocerrahi Nedir?

“Rekonstrüksiyon” terimi, fonksiyonunu kaybetmiş ya da bütünlüğü bozulmuş dokuların, fonksiyonel olarak tamamlanmasını sağlayan ameliyatları tarif etmek için kullanılır. Rekonstrüktif Mikrocerrahi ise, mikroskop altında çok ince sinir ve damar yapılarının ayrıştırılmasını veya çok ince dikişler kullanılarak dikilmesini sağlayan bir tekniktir. Deneyimli ellerde yüksek başarı oranları elde edilmesi nedeniyle Rekonstrüktif Mikrocerrahi, pek çok hastalığın tedavisinde en iyi seçenek olarak görülmektedir:
  • Meme Rekonstrüksiyonu (Meme Kanseri Ameliyatları Sonrası Yeniden Meme Oluşturulması)
  • Lenfödem
  • Baş-Boyun Rekonstrüksiyonları (Çene, burun gibi Baş-Boyun Tümör ameliyatları sonrası bu yapıların yeniden oluşturulması)
  • Alt Ekstremite Rekonstrüksiyonu (Kalçadan itibaren bacaklarda oluşan yaraların kapatılması)
  • Migren Cerrahisi

 

Liv Hospital'da Rekonstrüktif Mikrocerrahi

Liv Hospital'da rekonstrüktif mikrocerrahi, uzman cerrahlar tarafından gerçekleştirilen özel bir cerrahi hizmettir. Bu cerrahi alan, cilt, kas, sinir veya kemik gibi vücut dokularının kaybının veya hasarının onarılmasını amaçlar. Rekonstrüktif mikrocerrahi, mikroskop altında ince cerrahi teknikler kullanarak, dokuların hassas bir şekilde yeniden oluşturulmasına ve vücutta estetik veya fonksiyonel iyileşme sağlanmasına odaklanır. Liv Hospital'da rekonstrüktif mikrocerrahi, hastaların yaşam kalitelerini artırmak ve doğal görünümünü geri kazanmalarına yardımcı olmak için modern cerrahi yöntemlerle uygulanır.

Meme Rekonstrüksiyonu

Her 8 kadından birinde görülen meme kanseri, sıklıkla cerrahi olarak tedavi edilen bir kanser türüdür. Tüm meme dokusunun alındığı ameliyatı ifade eden mastektomi prosedürü, kadın vücudunun en önemli karakteristiklerinden biri olan göğüs duvarı yapısını değiştirir. Bu nedenle özgüven kaybına sebep olarak hayat kalitesini düşürür. Bu gerekçeyle vücutta oluşan bu eksikliğin tamamlanması önerilir. Bir yabancı cisim olan silikon protezler yanında bireyin kendi dokularıyla yapılan meme rekonstrüksiyon çeşitleri, son dönemde birçok avantaj taşımasından dolayı protezlere tercih edilmekte, hatta en iyi tedavi seçeneği olarak kabul edilmektedir.

 

Lenfödem

Tarih öncesi çağlardan beri varlığı bilinen ve “beyaz kan” olarak da adlandırılan lenf sıvısı, bazı bireylerde uzuvlarda birikerek şişmeye ve deri kalitesinin bozulması sonucu iyileşmeyen yaralara sebep olmaktadır. Bu yaraların enfeksiyon kapması durumunda ise uzuv kaybı, hatta hayatı tehlike eden yaygın enfeksiyonlar görülebilmektedir. Bu nedenle lenfödem, ciddi bir sağlık sorunu olarak çözümüne oldukça ihtiyaç duyulan bir hastalıktır. Başlangıç döneminde fizyoterapi yöntemleriyle ilerlemesi yavaşlatılabilen lenfödemin en iyi tedavisi cerrahi yöntemlerdir. Bu yöntemler arasında mikrocerrahi ile damarların birleştirilmesi veya şişen uzva lenf nodlarının mikrocerrahi yardımıyla taşınması gibi teknikler öne çıkmaktadır.

 

Baş-Boyun Rekonstrüksiyonları

Sıklıkla Baş-Boyun tümör ameliyatları sonrasında tümörün kapladığı alanda bulunan tüm dokular çıkarılır. Bu doku eksikliği, kas, kemik, deri veya dil, burun gibi fonksiyonel ya da görünümsel özellikler taşıyan dokuları içerebilir. Bu eksikliklerin tamamlanması ve en azından görünümün kabul edilebilir bir düzeye çekilmesi için en iyi seçenek, Rekonstrüktif mikrocerrahi alanına giren ameliyatlardır. Örneğin, çene tümörü olan bir bireyin alınan çenesinin, alt bacak kemiği ile yeniden oluşturulması gibi.

 

Alt Ekstremite Rekonstrüksiyonları

Trafik kazası, ateşli silah yaralanması, yüksekten düşme gibi pek çok kazada veya şeker hastalığı gibi bazı hastalıklarda bacaklarda oluşan yaraların kapatılması için özellikli mikrocerrahi ameliyatları gerek fonksiyon gerek görünüm açısından en iyi sonucu vermektedir. Erken dönemde yapılan mikrocerrahi ameliyatlarında yüksek başarı elde edilebilmesi nedeniyle, ameliyatların geciktirilmeden gerçekleştirilmesi önem arz eder.

 

Migren Cerrahisi

Sebebi tam olarak bilinmeyen bir durum olan migren hastalığı, maalesef toplumda birçok kişide görülen ve hayat kalitesini oldukça kötüleştiren bir durumdur. Çeşitli ilaç tedavileri veya kuru iğne gibi tekniklerle azaltılmaya çalışılsa da genellikle bu tedaviler geçici çözümler olmaktadır. Yüz ve ense bölgesinde bulunan bazı sinir sıkışmalarının migren ağrılarını tetiklediği gösterildiğinden beri, bu sinirlerin cerrahi yöntemlerle tedavisi gündeme gelmiş ve başarılı sonuçlar alınmasıyla migren sıklığını azaltan hatta tamamen ortadan kaldırabilen bu yöntem, tedavide oldukça önemli bir yere sahip olmuştur.